Tarım kimin gündeminde? Çiftçi Kimin Umurunda?

Medyanın Değil, Siyasetin Hiç Değil

Tarım Stratejikse, Sen Bu Stratejinin Neresindesin?
Bir Amerikan deyiminde şöyle denir: "Beyazlar zencileri olimpiyattan olimpiyata sever." Türkiye'de medya ve siyaset için de çiftçi, ancak krizden krize hatırlanan bir figürdür.
Türkiye'de medya ve muhalefet tarım sınavında sınıfta kaldı. Dünya Çiftçiler Günü gibi sembolik tarihlerde bile tarımın gündeme gelmemesi ya da çok az bir ilgiyle konuşulması, bu alana dair söylemlerin ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösteriyor.
Tarım, Türkiye için sadece bir üretim sektörü değil; gıda güvenliği, kırsal istihdam, kültürel miras ve stratejik bağımsızlık meselesidir. Medya, tarımı sadece kriz anlarında hatırlamakta; siyaset ise genellikle seçim dönemlerinde gündeme almaktadır. Oysa tarım, günübirlik değil, gelecek odaklı bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Türkiye'de medyanın tarım haberlerine yaklaşımı, sistemik bir ilgisizliğin ötesinde toplumsal hafızanın çarpıtılmasına varan ciddi bir sorun teşkil ediyor. 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nün medyada neredeyse hiç yer bulmaması, bu ilgisizliğin sadece görünen yüzü. Oysa tarım, ülke nüfusunun yaklaşık %20'sini, toplumun %40'ını doğrudan ilgilendiren, gıda güvenliği ve milli ekonomi açısından stratejik öneme sahip bir sektör.
Türkiye'de herkesin dilinde dolaşan sihirli bir cümle var: "Tarım, stratejik bir sektördür." Bu cümleyi duymayan kalmadı. Siyasetçiler meydanlarda, akademisyenler panellerde, gazeteciler köşelerinde bu tanımı sıkça tekrar ediyor. Ne var ki, bu güçlü tanımın ardı boş...
Ne zaman bir mikrofon uzatılsa, ne zaman bir ekran dolsa, ne zaman bir ekonomi paneli düzenlense bu cümle muhakkak sarf edilir. Çünkü bu ülkede tarımın stratejikliğinden bahseden birçok kişi, tam da bu stratejinin dışına düşüyor. İşin asıl sorusu şudur: "Madem tarım bu kadar stratejik, sen bu stratejinin neresindesin?"
Bu sorum, tarımı yalnızca kriz anlarında gündeme taşıyan ana akım medya kuruluşlarına ve seçim zamanlarında "Tarımda yandık, bittik, tükendik, saman ithal eder hale geldik" diyen, sadece seçim meydanlarında çiftçinin halini hatırlayan muhalefet partilerine...
Neden bu kadar sitemkârım? Tek cümleyle: Samimi değiller... Tarım, bu ülkede samimiyet testi haline geldi. Herkesin dilinde tarım var ama kimsenin yüreğinde değil. Herkes çiftçiyi savunuyor ama kimse çiftçinin yanında değil. Herkes üretimi konuşuyor ama kimse üreticiyi dinlemiyor.
Dile getirdiğim bu kesimler tarım konusunda gerçekten de samimi değil. Çiftçiler ve tarım sadece marketlerde gıda ürünleri arttığında ve seçim zamanlarında bu kesimlerin gündemindedir. "Beyazlar zencileri olimpiyattan olimpiyata sever" gibi, anlayacağınız. Neden Türkiye'de medya ve muhalefet, çiftçiyi ve tarımı "gıda enflasyonu patlayınca" ve "seçim zamanı gelince" sever? Bu bir sevgiden öte, kullanışlı bir araç haline getiriliyor. Tarım üzerinden çiftçi üzerinden nemalanmak... Tarım da çiftçi de umurlarında değil aslında.
Dünya Çiftçiler Günü'nde Medyanın Kayıtsızlığı
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, tarımın ve çiftçinin sorunlarını gündeme taşımak için önemli bir fırsattı. Ancak büyük gazeteler ve televizyonlar, bu günü neredeyse tamamen görmezden geldi. Ben çok dikkatle haberlere baktım; ne şura sürecinde ne de şura sonrası habere çok konu olmadı. Geçiştirildi sadece. Tarımın can damarı olan çiftçinin emeği, yaşadığı zorluklar, üretimden pazarlamaya kadar uzanan sıkıntılar, hak ettiği şekilde ele alınmadı hiçbir programda. Oysa samimi bir yaklaşım olsaydı, bu gün vesilesiyle tarım politikaları, destekler, girdi maliyetleri, iklim krizinin etkileri gibi hayati konular tartışılabilirdi. Akşamları izlediğimiz tartışma programlarının hiçbirinde ne tarım vardı ne de çiftçi... Türkiye'de büyük medya kuruluşları, tarım gibi hayati bir konuyu genellikle "köşe doldurma" haberi olarak görüyor. 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nde ana akım medyada tarımla ilgili kapsamlı bir dosya, röportaj veya analiz yayınlanmadı. Oysa bu gün, çiftçinin yaşadığı sorunları, tarım politikalarını ve gıda güvenliğini tartışmak için önemli bir fırsattı.
Gıda güvenliği, kırsal kalkınma ve istihdam açısından hayati öneme sahip. Ancak bu kadar önemli bir konu, medyada ve kamuoyunda hak ettiği yeri bulamıyorsa, samimiyetsizlik açıkça ortadadır. Çiftçinin sesi olması gerekenler, onların gerçeklerini duyurmak yerine, popüler gündemlerin peşinden gidiyor. Türkiye'de medya, yıllardır tarımı konuşurmuş gibi yapıyor. Mış gibi, muş gibi... yapar gibi yani... Dünya Çiftçiler Günü gibi sembolik ve anlamlı bir günde dahi bu kadar büyük bir sessizlikle karşılaşmak, Türkiye'de tarımın neden derin bir kriz içinde olduğunun da cevabını veriyor. Çünkü medya; halkın aynası olduğu kadar, toplumun hangi meselelere değer verdiğini de şekillendiren bir araçtır. Medyada yer almayan bir mesele, halkın gündemine de giremez. Gündeme girmeyen mesele ise siyasetin önceliği olamaz.
Günümüzde medyanın gündem oluşturma kriteri, "toplumsal öncelik" değil, "izlenme oranı"dır. Medya için tarım reyting getirmez. Tarım; magazin, siyasi polemik veya büyükşehir gündemi kadar "tüketilebilir" değildir. Tarım, "ekran değeri" olan bir alan değil. Popüler değil. Çatışma, polemik, sansasyon içermiyor. Daha doğrusu, medya mantığına göre reklam getirmiyor. Bu yüzden tarım, yalnız bırakılmış bir stratejik alandır. Bu samimiyetsizlik sadece medyayla sınırlı değildir.
Tarım, muhalefet partileri için de genellikle seçim dönemlerine mahsus bir başlık. Muhalefet tarımdan bihaber, çünkü sahayı bilmiyor. Miting kürsülerinden "Çiftçiye mazot 1 lira olacak!", "Tarım yeniden şahlanacak!" gibi alkış getiren vaatler sıralanır. Ancak seçim bittikten sonra bu söylemlerin ardı çoğunlukla gelmez. Çiftçi adına, tarım adına iddia ettikleri şey gerçeklikten çok uzak. Bir ara devletin stokladığı buğdayı haber kanallarında günlerce "buğday mezarları" diye anlatan milletvekilini izledik. Ne diyeyim ki? Gülsem mi ağlasam mı? Muhalefetin tarıma ilgisi bu kadar. Halbuki devlet çiftçiyi mağdur etmemek için tüm tahıl ürünlerini TMO vasıtasıyla almak zorunda kalmış, cumhuriyet tarihinin alım rekorunu kırmış, depolarda, silolarda yer kalmayınca buğdayı noda usulü toprak üstü yığınlar yaparak depolamak zorunda kalmış. Ama muhalefetin gözünde buğday mezarı. Amacım siyaset değil, sadece bir durum tespiti.
Çiftçinin hali, kırsal kalkınmanın önündeki engeller, tarımsal eğitimin zayıflığı ya da gıda arz güvenliği gibi temel konular; seçim sonrasında programatik ilgiye, saha çalışmasına veya meclis gündemine nadiren konu olur. Siyaset için tarım; sürdürülebilirlikten çok, araçsallık düzeyinde değerlendirilir.
Dünya Çiftçiler Günü'nün medya tarafından bu denli görmezden gelinmesi, aslında bize şunu söylüyor: Bu ülkede tarım konuşuluyor gibi yapılırken, aslında üstü örtülüyor.
Bu noktada sormak gerekir: Tarımı kim savunacak? Basın savunmuyor, siyaset yeterince önemsemiyor, şehirli toplum ise üretimden kopuk yaşıyor. Üniversiteler bile artık tarımı bilimsel bir alandan çok, bir prosedür alanı gibi ele alıyor. Bu boşlukta tarım, kendi başına bırakılmış bir çocuk gibi kaderine terk ediliyor.
Oysa tarım, savunulması gereken bir "stratejik güvenlik" meselesidir. Gıda krizinin dünyayı sarstığı bu çağda, tarımı ihmal etmek demek, bağımsızlığı tehlikeye atmaktır.
Ve işin daha acı tarafı şudur: Konuşulan çok şey vardır, ama yapılan çok azdır. Konuşmaların çoğu yüzeyseldir, sloganik ve politiktir. Derinlikten, tutarlılıktan ve uzun vadeli vizyondan yoksundur.
Gerçekten bu ülkenin tarımını dert edinen, çiftçisinin yükünü omuzlamaya niyetli bir medya, bir siyaset, bir akademi ve bir sivil toplum yapısı inşa edilmelidir. Bu dört sacayağı kurulmadıkça, tarımın konuşuluyor olması sadece bir illüzyon olarak kalır.
Bu sessizlikle yüzleşmek, artık bir vicdan borcudur.
Tarım, sadece çiftçinin değil, tüm toplumun meselesidir. Gıda güvenliği, istihdam ve kırsal kalkınma için tarımın canlı tutulması şart. Ancak bunun için sadece "Çiftçimiz kıymetlidir" demek yetmez. Gerçek adımlar, gerçek çözümler ve samimi bir bakış gerekiyor.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.