Maarifin İnkıtası ve Diriliş İhtiyacı:

Türkiye'nin Eğitim Serüveni Üzerine Bir Teemmül

“Devlet bir fikir ister, mektep bir istikamet…”

— Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü

 

I. Giriş: Bir Mefkûrenin Peşinde

Cumhuriyet, bir medeniyet dönüşümüdür. Fakat bu dönüşüm, kendi milletinin tarihî hafızasıyla barışık bir tecdit (yenilenme) yerine, Batı'nın pozitivist aklına teslim olmuş bir inkılâp (kökten kopuş) biçiminde tezahür etmiştir. Maarif (eğitim), bu inkılâbın en ağır yükünü taşıyan kurumlardan biri olmuştur.

 

II. Cumhuriyet’in İlk Yılları: Batılı İnsan İdeali

Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924), Osmanlı’nın çok kollu eğitim mirasını tasfiye etmiş; yerine merkezî ve laik temelli bir sistem kurmuştur. Gaye, “asrî” ve “muasır medeniyet seviyesine çıkmış” bir nesil yetiştirmekti. Ne var ki bu hedef, milletin irfan damarlarını kurutmak pahasına yürütülmüştür.

 

Köy Enstitüleri (1940), bu ideolojinin zirvesiydi: “Üreten,  düşünen, sorgulayan” birey; ama aynı zamanda köklerinden koparılmış, seküler bir zihin. Ağaç yaşken eğildi; fakat hangi yöne?

 

III. Demokrat Parti Dönemi: Bir Rahatlama, Ama Devrim Değil

1950'lerle birlikte milletin sesine kulak veren Demokrat Parti, eğitimde kısmi bir serbestiyet sağlamıştır. İmam Hatip Okulları yeniden açılmış, din dersleri müfredata girmiştir. Fakat bu hamleler, sağlam bir maarif mefkûresiyle değil; daha çok halkın taleplerine verilen idari cevaplarla sınırlı kalmıştır.

 

Bu dönem, bir medeniyet tasavvurunun yeniden inşasından ziyade, laik-batıcı eğitim anlayışıyla muhafazakâr talepler arasında kurulmaya çalışılan kırılgan bir dengeyi temsil eder.

 

IV. 1960 Darbesi ve 70’ler: Eğitimde İdeolojik Kutuplaşma

27 Mayıs 1960 darbesi, sadece siyasî yapıyı değil, eğitim düzenini de sarsmıştır. Üniversiteler, “devrim laboratuvarı”na dönüşmüş; sol ideolojiler hızla yayılmıştır. 1970’ler ise maarifin tam manasıyla “ideolojik harp meydanı”na evrildiği yıllardır.

 

Bir yanda dinî değerleri savunan gençlik hareketleri, diğer yanda Marksist örgütlenmeler… Eğitim, millî birlik yerine, kamplaşmanın zemini olmuştur. Dersliklerde bilgi değil, slogan yankılanır olmuş; kitap yerine broşür, müfredat yerine manifestolar okutulmuştur.

 

Necip Fazıl bu dönemi adeta sezip şöyle demiştir:

 

“Sokaklarda üniversite…

Kafalarda kül hâlinde fikir!”

 

V. 1980 Darbesi: Türk-İslam Sentezi mi, Resmî Dindarlık mı?

12 Eylül darbesi sonrası ordu, gençliğin manevî boşluğuna karşı panzehir olarak “Türk-İslam sentezi”ni desteklemiştir. Din dersleri zorunlu hâle gelmiş, İHL’ler yaygınlaşmıştır. Fakat bu yaklaşımın arkasında bir medeniyet tahayyülü değil, düzeni korumaya dönük bir “sistemsel tampon” niyeti vardı.

 

Eğitimde yüzeysel bir dindarlaşma görülmüş; fakat sorgulayan, düşünen, çağını yorumlayan bir nesil yetişmemiştir. Din bir şekle indirgenmiş, içerikten yoksun bırakılmıştır. “İtaatkâr birey” öne çıkarken, “irfan sahibi şahsiyet” yokluğa terk edilmiştir.

 

VI. 1990’lar: Eğitimde Kriz ve Kimlik Buhranı

1990’lar, Türkiye maarifinin belki de en kırılgan yıllarıdır. Hem niceliksel bir artış (üniversite sayısı, öğrenci sayısı vs.), hem de niteliksel bir gerileme aynı anda yaşanmıştır.

 

İHL’lerin yükselişi, milletin eğitime olan ilgisini göstermiştir. Fakat 28 Şubat süreciyle başlatılan katsayı uygulamaları, başörtüsü yasakları ve pedagojik ayrımcılıklar, sistemin ne kadar ideolojik hâle geldiğini gözler önüne sermiştir. Bu dönem, eğitimin adalet ilkesini kaybettiği, gençliğin kimlik bunalımı yaşadığı bir çağdır.

 

“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!”

— Necip Fazıl, Gençliğe Hitabe

Fakat bu “emanet şuurunu” verecek bir müfredat, bir öğretmen, bir müessese kalmamıştır.

 

---

 

VII. Millî Eğitimde Yapısal Çöküş: Bugüne Dair Tahlil

Bugün ise Türkiye’nin maarif manzarası, hem yapısal hem zihinsel bir çöküşe işaret etmektedir:

Yüzbinlerce atanamayan öğretmen,

Ezbere dayalı, sınav odaklı müfredat,

Ticarileşmiş özel okul furyası,

Güncellenmeyen pedagojik yöntemler,

Ve en önemlisi: Maarifin bir ülkü taşımaması.

 

İngilizce konuşamayan bir nesli İngilizce dersiyle, tarihini bilmeyen bir gençliği inkılâp tarihiyle, düşünemeyen bir kalabalığı felsefe dersiyle eğitmeye çalışan bir sistemden söz ediyoruz.

 

---

 

VIII. Çözüm: Modern, Millî ve Mefkûre Temelli Bir Eğitim Reformu

Artık geçmişi tekrar etme lüksümüz yok. Medreseyi ihya değil; onu aşan, fakat onun hikmetini de içeren millî ve modern bir eğitim devrimi kaçınılmazdır.

 

Bu yeni sistemin temelleri şunlar olmalıdır:

 

1. Medeniyet Temelli Müfredat: Eğitim, Batı referanslı değil, kendi tarihî, kültürel ve ahlâkî kodlarımızdan beslenmelidir.

 

2. Düşünce ve Değer Eğitimi: Aklı işlemeyen bir sistem, ahlâkı da inşa edemez. Bilgi değil, hikmet odaklı bir öğretim hedeflenmelidir.

 

3. Öğretmen Yetiştirme Devrimi: Üniversiteler, öğretmen değil, mütefekkir yetiştirmelidir. Öğretmen yeniden “muallim-i evvel” olmalıdır.

 

 

4. Yabancı Dil ve Teknoloji Entegrasyonu: Millî olmak, dünyaya kapalı olmak değildir. Çağı yorumlayan, fakat ruhunu satmayan bireyler hedeflenmelidir.

 

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın;

Hedefe varmayan mızrak utansın…”

— Necip Fazıl Kısakürek

---

 

IX. Sonuç: Diriliş Mümkündür

Eğitim, bir milletin kaderidir. Türkiye, ancak kendi maarif mefkûresini inşa ettiğinde ayağa kalkacaktır. Bu mefkûre, Batı’yı ezberlemek değil; onu anlamak, ama kendini inşa etmektir. Medrese geçmişimizdir, ama asıl olan: geçmişin irfanını geleceğin ilmiyle mezcetmektir.

 

Şuurda şimşek, idrakta yıldırım ve tefekkürde infilâk isterim!”

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.