Bu haftanın yazısını edebiyatın içinde bir denemenin varlığı kadar, hayatın içinde kör noktanın varlığı arasında korelasyon bağıntısı üzerinden bir yoruma ve düşünce sarmalının içindeki yerine dair bir veri oluşturmaya çalıştım. Her deneme aslında kör nokta alanının görünmesine dair bir çaba fakat yok sayma değildir. Kör nokta ifadesine dair kavram ve içeriklerin oluşumu gündelik hayatın içinde kullanılan işlevselliği olan bir kavram olarak karşımıza çıkmakta. Noktanın körlüğüne neden olan sebeplerin başında malumunuz görmekten değil, görememekten kaynaklı bir durum olsa gerek.
Sonuçta noktanın körlüğüne dair bir yanılsama halinin geriden ileriye doğru ve ya ileriden geriye doğru bir bakış açısının noksanlığından kaynaklı olduğunu düşünmek, düşünceye dair kör noktanın varlığına dair ifade ve kavramların netliğinin kaybolması değildir aslında anlattığım. Yani burada varlığı düşüncede sabit olan bir kör nokta hala varlığını devam ettirmekte. Bu kör nokta her daim var olacaktır. Var olmuştur da. Mesele sadece görünmesi ve görünmemesine dayalı bir yetersizlik halinin varlığında gizlilik teşkil etmektedir.
Kör noktayı görebilme kabiliyetinin gelişmesi bir duyu organının ve duyu organına yardımcı somut nesnenin varlığın da olduğunu düşünmek en büyük yanılsama halidir. Burada bahsedilen somut bir alandan çıkıp vizyoner bir alanın varlığına dair bir tedbir niteliği taşısa da kör noktanın, kör olma halinden bir şey de kaybettirmeyecektir. Beşeriyetin içinde bir şeylerin noksan kalması gayet doğal ve bu aslında bir mükemmellik anlayışıdır. Elmas yontulmadan, insan yanılmadan mükemmel olamaz; diyen Konfüçyüs’ün, mükemmelliği arayan ya da yontulmayı bekleyen alanın kör nokta alanı olması halinde, yanılgının her defasında mükemmelliğe götürdüğüne inanmak, bilerek yanlış yapmayı istemenin ilk hali olabilir. Çünkü yontulduğunu düşünmek ile yontulmak arasında fark, beşer ifadesi ile insan ifadesi arasındaki alan kadar bir fark oluşturmaktadır. Varın gerisini siz düşünün.
Buradaki kör nokta ifadesi aslında kendi içinde iki farklı mahiyette bir yorumun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Zahir de yer edinen kör noktanın varlığı ile düşünce de yer edinen kör noktanın varlığı arasında uçurum, bir yönüyle tedaviye ihtiyaç veremeyebilir. Zahir de görünen alanın bir çözümü elbette vardır fakat düşüncedeki kör noktanın varlığı ise uzun bir vakit isteğe bağlı bitkisel hayatın içinde bir habitat alanı oluşturmaya devam edebilir. Burada İsmet Özel’in şu ifadesine yer verebilirim. “İçinden kelebek çıkmayan düşünce kozası…” diyebiliriz belki buna da. Tam da burada düşüncenin varlığı tam anlamıyla kör nokta. Sadece bir kozadan ibaret olması da malumunuz.
Kör nokta ifadesine şöyle bir takla attırsak, ifadenin denemeye katkısı yönü itibariyle düşünce sarmalının içindeki yeri kendisinden kaynaklı bir noksanlık oluşturmaya devam ediyor. Oluşan bu noksanlığın kaynaklarına dair ifadelerin bir kısmı öngörüyü oluşturabilecek kabiliyet alanına sahip değil. Yani modern çağ denilen kalıbın içerisinde yer edinen bu kör nokta kavramının varlığı hala hayatta iken, önüne gelen her meseleyi çözüme kavuşturabileceğini düşünen beşeriyet kendi kör noktasının varlığından habersiz olduğunu mu anlatmak istiyor? Galiba farkında olup olmaması da bir kör nokta alanı teşkil ediyor. Şayet bu bir noksanlıksa, işin mükemmelliği de sonuçta şaibe barındırıyor demektir.
Kör noktanın körlüğü ya da kör olması kimin umurunda diyebilir miyiz? Umurunda olup olmaması ya da bunu bir umura konu etmek noktanın varlığına katkı sağlayabilir mi? Nokta işlevselliği yönü itibariyle, bir bitiş ya da sonraki cümlenin ilk nefes hali midir? Bir de üstüne üstlük körlük sıfatından kaynaklı bir cümle haline dönüşmüş olması da başlı başına kendi içinde bir kör nokta oluşturabilmekte…
Sağlıcakla kalın.