FETÖ ile Mücadele, Bilgiyle ve Bilinçle Olur
15 Temmuz'un üzerinden dokuz yıl geçti. Ne var ki hâlâ her ay "örgüt mensubu yakalandı" haberleri okuyoruz. Bu, şu çıplak hakikati gösteriyor: FETÖ, sadece bir güvenlik sorunu değil, bir zihniyet sorunudur. Dolayısıyla sadece güvenlik önlemleriyle sonuç alınamaz. Zihin haritası çözülmeden, zihin üretim merkezleri kurutulmadan, mücadele şekilsel kalmaya mahkûmdur.
Her şeyden evvel şu hususun altı kalın çizgilerle çizilmelidir: Devletin güvenlik aygıtları eliyle yürütülen her mücadele, nihayetinde fizikî bir temasın ötesine geçemez. Oysa bazı yapılar – hele ki kökleri zihinsel, damarları tarihsel, damar akışı ise metafiziksel olanlar – ancak ve ancak zihnî ve kavramsal bir mücadeleyle çözülebilir.
Devletin yaptığı elbette kıymetlidir, gereklidir. Ama yetmez. Çünkü bu mesele sadece polisiye bir mesele değildir. Bu, akideyle ilgili bir meseledir. Bu, yoldan sapmakla ilgilidir.
Bu yapı neden hâlâ çözülmedi? Bu soru, polisiye bir soru değil sadece. Cevabı istihbaratta, güvenlikte, kovalamacada da değil. Bu sorunun cevabı, fikriyatta, zihniyette, itikatta ve yöntem tartışmasında gizlidir. Çünkü bu yapı, bir güvenlik sorunu olduğu kadar, bir itikadî sapmanın kurumsallaşmış halidir..Kalıba dökülmüş bir pragmatizmdir. Hedefi tanrılaştıran bir bâtınîliğin modern versiyonudur. Esas sıkıntı paralel devlet değil,paralel din anlayışıdır.Makamların möevkilerin işgali değil beyinlerin,idraklerin işgalidir.
FETÖ hâlâ çözülmedi, bu yapıda çözülme yok. Neden çözülme yok? Metodunu çözemediğimiz bir yapının mensuplarını çözemezsiniz. Yapı, insanını çözülemeyecek kadar kökten dönüştürmüş. Tabanda sosyolojik karşılığı kalmamış olabilir ama tavanındaki zihnî yapılanma hâlâ dimdik ayakta. Peki bu kadar yıl sonra hâlâ o insanlar neden "umut" taşıyor? Neden hâlâ "kurtuluş" bekliyor?
FETÖ'yü klasik bir cemaat, bir tarikat, bir hizip gibi değerlendirmek en hafif tabirle konuyu daraltmaktır. Bu yapı, modern dönemde pragmatizmin imanla, küresel güçlerin stratejik çıkarlarının ise uhrevî motivasyonla meczedildiği bir hibrit yapılanmadır. Yani hem akılla hem nakille meşrulaştırılmış bir faydacılık sistemidir. Bunu anlamadan meseleye sadece "hainlik" perspektifinden bakmak, olan biteni kriminalize etmekle yetinmektir ki bu da asıl meselenin gözden kaçmasına neden olur. Bu yapı, modern dönemde "din"in nasıl araçsallaştırıldığını gösteren bir örnektir. Daha doğru bir ifadeyle: Tanrısal olanın, stratejik olana indirgenmesidir.
Bu, ciddiye alınması gereken bir şey. Ülkemizin bilim adamları, akademisyenleri ve ilahiyatçıları buna kafa yormalı. 9 yıldır devletin mücadelesi yetmiyor. Burada, bu ülkenin yetiştirdiği ilim adamlarının söylem üstünlüğünü sağlamaları gerekiyor. Bunun bir yolu da FETÖ'nün metodunun tartışılmasıdır.
İşte bu yapının insanları nasıl mankurtlaştırdığını, onları ne hale soktuğunu bu çerçevede bu millete anlatmak lazım. Diğer türlü, baskıyla, yıldırmayla bu ilişkiler olmuyor, sonuç alınamıyor. Örgütün paradigmasını, ana düşünce dinamiğini, temel felsefi görüşlerini çürütmek lazım, yıkmak lazım. Bu yapının yanlış olduğunu ilmî ve dinî temellendirmelerle anlatmak lazım.Bu yapıyla mücadele sadece emniyetin işi değildir. Bu iş, akademinin, ilahiyatın, sosyal bilimlerin, fikir adamlarının, mütefekkirlerin işidir.
Eğer bu yapıyla gerçekten sahici bir mücadele vermek istiyorsak, önce onların düşünme biçimini çözümlemeli, zihin inşalarını masaya yatırmalıyız. Bu yapının fikirsel temellerinin ne denli çürük, ne denli gayr-ı İslâmî olduğunu, delilleriyle, tarihî arka planıyla ve akl-ı selimle gözler önüne sermeliyiz.
Bu tür yapılarla sahici bir mücadele için öncelikli adım, sağlam bir kavramsal çerçeve inşa etmektir. Kavramların içi boşsa, zihinler başıboş kalır; mefhumlar muğlaksa, mefkureler bulanıklaşır. Kavramsal çerçeveyi doğru kuramazsak, biz fark etmeden bu yapıların neşv ü nemâ bulacağı zemini bizzat biz döşemiş oluruz.
Meselenin köküyle yüzleşmeden, yalnızca dallarını budamak kifayet etmez. Ayrık otu misali, kökünden sökülmeyen her hastalıklı yapı, bir süre sonra başka bir isimle, başka bir söylemle yeniden karşımıza dikilir. O yüzden mücadele, sadece yapılarla değil; bu yapıların beslendiği düşünsel iklimle olmalıdır.
Sonra bu yapının metodolojisine, yani izlediği yola, araçlarına ve stratejik aklına yönelmeliyiz. Ne kadar oportünist, ne denli pragmatist bir yol izlediklerini ortaya koymalıyız. Zira bu yapı, dün başka, bugün başka konuşmuş; menfaatine göre din üretmiş; maslahat kisvesi altında mefsedet üretmiştir. Oysa İslâm’da, hedefe giden her yol mubah değildir. Hakk’a giden yolun da hak olması gerekir.
Bu yapı insanımızı neyle, nasıl davet ettiyse; biz de o davetin hangi saiklerle kurulduğunu, hangi bâtıl iddialara dayandığını ilmî delillerle, aklî muhakemeyle ve dinî referanslarla çürütmeliyiz. Onların sözde hakikat diye sundukları iddiaların aslında ne kadar temelsiz, ne kadar yanıltıcı olduğunu ortaya koymalıyız.
Mücadele etmek istiyorsak; onların girdiği kapıdan girip, kapının ardındaki hakikatsizliği ifşa etmeliyiz. Onların inşa etmeye çalıştığı bâtıl kuleyi, Kur’an ve Sünnet terazisine koyup halka göstermeliyiz. Ve en nihayetinde; sahih davetin, sabırla, hikmetle, ama kararlılıkla yapılacağını unutmamalıyız
Ve nihayet, bu milletin vicdanına, bu yapının ne kadar sığ, kirli ve bâtıl olduğunu aklî ve dinî delillerle izah etmeliyiz.
Meseleyi sadece FETÖ merkezli düşünmek, bataklıktaki bir sinekle meşgul olmak gibidir. Oysaki asıl tehlike, o sineği besleyen bataklığın ta kendisidir. Bu tür yapıların varlık zeminini kurutan ise ne sadece kolluk kuvvetidir ne de yargı sistemidir. Gerçek mücadele, fikrî sahada verilir; zihinlerde kurulan sapkın yapılar, ancak ilimle ve hikmetle yerle bir edilir.
Devlet elbette sinekle mücadele edecektir, bu onun vazifesidir. Lakin işin sadece güvenlik boyutuna odaklanmak, hakikatin sadece bir parçasını görmektir. Oysa bizim ilim ve fikir ehline düşen vazife daha büyüktür: Bataklığı kurutmaktır.
Entelektüellerimiz, âlimlerimiz, mütefekkirlerimiz; bu bataklığın nasıl ve hangi zihinsel hastalıklarla oluştuğunu teşhis edip, sahih bilgiyle, sahih metodolojiyle milletin zihnini arındırma çabasına girmelidir. Çünkü hakikatle yapılmayan her mücadele, günü kurtarsa da yarını karartır.
FETÖ'nün çözülmeyen tarafı, onun kavramsal koruma kalkanıdır. Bu korumayı yıkmadan hiçbir operasyon nihai başarı getirmez. Yoksa biz daha çok, her ay "FETÖ terör örgütünden işte şu kadar kişi gözaltına alındı" haberleri okuruz.
Devlet bedenle savaşıyor, ama akılla savaşamıyor.Onun işi bu.
Akıl, akılla sökülür.Bu da ülke aydınlarının,münevverlerin,alimlerin işi.
Bir zihniyet ancak onu doğuran epistemik zeminden vurulursa çöker.
Bu nedenle FETÖ’yü bitirmek, ancak onun zihnî yapı taşlarını sökmekle, tarihsel köklerini ifşa etmekle, anlam haritasını paramparça etmekle mümkündür.
FETÖ’nün mensuplarını değil, fikrini çökertmek zorundayız.
Bu da ancak Kur’an’ın apaçık hakikatleriyle mümkündür.